Harf inkılabının kabulünden bu yana sorguladığımız, eleştirdiğimiz,tartıştığımız eğitim sistemimiz 85 yıllık bir geçmişe rağmen oluşumunu tamamlayamamıştır. Dünya devletlerine nispeten dinamik bir nüfusa sahip olmamıza rağmen okumayı bilen fakat fikir üretmekten, yargılamaktan yoksun tek tip nesiller yetiştiriyoruz.
Ülkemizde eğitim hiçbir zaman partilerüstü bir sistem oluşturamamıştır. Hükümetten hükümete değişen siyasal görüşler eğitime de yansımış; istikrarlı bir sistem kurulamamıştır. Eğitim uzun vade de ürün alınabilen bir süreçtir. Fakat her siyasal yapılanmanın ardından eğitim sistemimizde altüst edildiğinden doğrular yanlışlar ayırt edilememiş; atılan yanlış adımların bedeli yıllar sonra anlaşılmıştır. Somut olarak karşımıza çıkan sorunlu anne, baba, memur, işçi, eğitimci, öğrenci profili bu kısır döngünün eseridir.
Dünyanın hızla değiştiği önemli değişimler ve dönüşümlerin yaşandığı bir süreçteyiz. Ülkemiz bilgi çağının bu hızlı dönüşüme ayak uydurmakta zorluk çekmektedir. Gelişmiş ülkelerin benimsediği pragmatik ve ilerlemeci eğitim felsefesi ülkemizde de benimsenmiş gibi görünse de sözün ötesine gidilememiş, uygulamada tıkanmıştır. En basit açılımıyla pragmatik eğitim felsefesi; öğreneni merkeze alan, öğrenen-çevre ilişkisini önemseyen, bilgiyi daimi bir değişim içinde süreç olarak kabul eden, öğrenenin ilgi ve ihtiyaçlarını önemseyen felsefi bir akımdır. Hedeflerin esnek ve değişime açık olduğu bu akım öğrenene değişimle baş etme yöntemlerini öğretmeyi amaç edinir. Sistemimizin yüzeysel olan bu birkaç cümleyle bile örtüşmediği aşikardır. Devletin dayattığı müfredat gerçek hayatla örtüşen, öğrencinin ilgisini çekecek nitelikten yoksundur. Öğrencilere yaşam için öğrenme bilinci yerine meslek, para diploma için öğrenme bilinci aşılamaktadır. Bu bilinçle güdülenemeyen öğrenciler 80 yıldır okul kitaplarımız açık olmasına rağmen öğrenmeyi ret etmiştir. Tüm bunlar pragmatik bir eğitim yerine çağın kabul etmediği ezberci zihniyeti doğurmuştur. Albert Einstein’in dediği gibi “Eğitim insanın okulda öğrendiği her şeyi unuttuğunda arta kalandır.” Maalesef öğretimin her kademesinde kısa belleğin ötesine geçilememiş; tamamen sınav odaklı öğrenme söz konusu olmuştur. Az fakat işlevsel bilgi yerine bellekler doldurulmuştur. Okul öğrenmenin sonu değil, başlangıcı olmalıdır.
Sonuç olarak yüzeysel değişimlerden vazgeçilmeli, istikrarlı ve çağın gerçeğine uygun köklü değişiklikler yapılmalıdır. Her şeyden evvel eğitim bir siyaset sorunu olmaktan çıkarılmalı, siyasi ideolojilerden arınmalıdır. Sistem bireyi özgür düşünmeye, irdelemeye, ufku genişletmeye yönlendirmelidir. 80 yıldır adeta sorunlu bir dün, bugün ve yarın için çalışıyoruz. Buna son verilmeli bilgiye, bilime bakış açısı değiştirilmelidir. M.Kemal’in “En önemli ve feyizli görevimiz, milli eğitim işleridir. Milli eğitim illerinde mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu suretle olur.” sözü önemsenmeli eğitime hakkettiği önem verilerek köklü ve insana bakış açısıyla şekillenen bir sisteme oturtulmalıdır.
Ceylan KAN – Edebiyat Öğretmeni
Bir yanıt bırakın